Dünyamızı keşfetmeye hazır mısınız? dağlar, ovalar, göller... ülkeler, şehirler, kasabalar... değişik kültürler...
Hepsi bizi bekliyor...

10 Oca 2014

VALENCIA GEZİLERİ I. XATIVA


view from the castle museum...
Kaledeki küçük müzeden panoramik Xativa manzarası
İspanya uzun zamandır benim favori ülkelerimden biri... 2013 baharında yaptığım Kuzey İspanya gezisi önemli bir dönüm noktası oldu. Bask kültürü ile tanıştım, Asturias ve Kastilya'da farklı gelenekler ve renklerin içinde buldum kendimi... Şimdi ise seneler önce ilk başladığım yere, İspanya'nın en çok bilinen ya da bilindiği varsayılan Akdeniz kıyılarına uzanıyorum.

İspanya'nın Akdeniz kıyısı, Portekiz ile olan sınırdan başlayıp Fransa sınırına kadar uzun bir sahil şeridini, önemli bazı şehirleri ve bir sürü sahil kasabasını kapsıyor. Valensiya'dan Katalonya'ya kadar olan bölge, deniz ve güneşi demek çoğu insan için, oysa burada keşfedecek daha çok şey var. La Costera denilen bu bölgede aniden karşımıza çıkan kaleler, ovalara serpiştirilmiş sevimli köyler ve kilometrelerce uzanan portakal ve meyve bahçeleri bulunuyor. İrili ufaklı dağların arasında bazısı harap olmuş, bazısı oldukça iyi durumda olan eski yerleşimleri görüyoruz. Tarihe ve özellikle kalelere özel bir ilgisi olan bendenizin buralarda ne kadar mutlu olduğunu tahmin edebilirsiniz.

Uçağımız Valensiya'ya pırıl pırıl bir sonbahar gününde kuş gibi iniyor. Öyle ki tüm şehri net bir şekilde resimliyorum denizden yanaşırken... Bu gün dinlenip yarın sabah Xativa'ya gitmek üzere yola çıkacağım. İspanyolca'da Jativa, Valensiyana dilinde Xativa (okunuşu Ha-ti-va) olan şehir için ben yerel adı Xativa'yı tercih ediyorum.

İspanya tarihinde önemli bir yeri olan Xativa'nın nüfusu yaklaşık 30 bin. "Moor" adı verilen müslüman Araplar tarafından 12.yy'da ilk defa kağıt üretiminin yapıldığı Xativa, aynı zamanda Avrupa'da kuvvetli bir hanedan olan Borgias ailesinden Roderic de Borgia'nın (Papa Alejandro VI) doğduğu şehir...

XATIVA: Todos Los Santos ve Xativa Kalesi 

Xativa'ya gelirken yeşilin her tonunun bir arada olduğu güzel ovalardan geçiyoruz, zaman zaman arada çok yüksek olmamakla birlikte dağlar da görmeye başlıyoruz. "Todos Los Santos" yani "Ölüler günü" İspanya'da kasabalardan şehirlere her yerde önem verilen bir gün... Bu sabah bütün İspanya'da bu dünyadan göç etmiş yakınlarını anmak üzere çok erken saatlerde mezarlıklara akın eden halk dualarla ve yaktıkları mumlarla günün manasına uygun rutinlerini yerine getiriyorlar. Bütün dükkanların kapalı olduğu, şehirlerin uzaklardan gelen ziyaretçilere kaldığı günlerden biri olacak bu gün, ziyanı yok, çünkü Xativa her şeyden önce meşhur kalesi "El Castell" ve ilginç tarihiyle gezginleri çekiyor, çarşıları ya da canlı alışveriş sokaklarıyla değil...

Xativa'ya yaklaşırken şehirle birlikte kalenin görüntüsü de giderek netleşiyor. Hava çok güzel,  harika parlak bir gökyüzü aydınlatıyor her yeri...

İki dağın arasında kurulmuş Xativa Kalesi...
Şehir başlıyor buradan itibaren...
Şehir mezarlığının da olduğu uzunca bir yoldan geçip ilk meydana giriyoruz. Burada yüksek ve pek özelliği olmayan modern binalar karşılıyor bizi. Biraz sonra görüntü değişiyor, daha hoş, daha bir "İspanyol" olmaya başlıyor. Aniden karşımıza  çıkan "Plaza de toros" şaşırtıyor beni, en son nerede bir boğa güreşi arenası görmüştüm hatırlamıyorum bile.

Modern apartmanlar sıralanıyor şehrin en büyük meydanında... 
Xativa plaza de toros  (Boğa güreşi arenası)
İspanya'da hala boğa güreşlerinin yapıldığı veya insanları eğlendirmek için boğaların sokaklara salıverildiği çok az yer kaldı. Xativa bunlardan biri. Özellikle "Bous al Carrer" festivalinde yerli halk kadar turistler de bölgeye akın ediyor. Elbette bu eğlencelerin de bir bedeli var. 2011 yılındaki festivalde oldukça alkollü olan bir adam boğa güreşinin en azılı boğalarından olarak bilinen "Raton" adındaki 500 kg'lık boğa tarafından öldürülmüş. Valensiya bölgesinde benzeri festival ve şenliklerde bu güne kadar 486 kişi yaralanmış. Öldürülen boğaların sayısını tutan yok sanırım, inşallah bir gün tüm ispanya'da tamamıyla yasaklarlar bu kanlı olayı...

Xativa doğumlu meşhur ressam Jose de Ribera'nın heykeli  
"El Espanoleto" olarak bilinen Jose de Ribera 1591 Xativa doğumlu
Arabayla biraz turluyoruz, yüksek ağaçların sıralandığı güzel caddelerden geçiyoruz, bir kahve içme derdindeyiz ama bu tatil olayını biraz abartıp tüm pastane ve kafeleri de kapatmışlar. Temiz ve düzgün sokaklar bomboş, bizim gibi yabancı olduğu belli olan bir kaç araba ile karşılaşıyoruz, en sonunda biri soruyor, kaleye giden yol nerede diye, bizde buranın yabancısıyız deyince karşılıklı gülüşüyoruz. Zaten biraz sonra elimizle koymuş gibi buluyoruz.
 
çeşmeler şehri diyorlar Xativa için...
şırıl şırıl suların aktığı büyükçe bir havuz... 
Xativa çeşmeleri, heykelleri, palmiyeleri ve güzel bakımlı ağaçlarıyla sevimli bir yer. Klasik İspanyol evlerinin minik balkonları ve balkonlardaki güzel saksılar dikkatimizi çekiyor. Arabayı bırakıp surların başladığı, hatta surlar ve evlerin iç içe olduğu "eski şehir" sokaklarında yürüyoruz.

eski kale duvarlarına yaslanmış bir ev...  

Xativa eski şehir sokakları... 

Xativa'nın sevimli sokaklarındaki bu iki ya da üç katlı evler sarı, kırmızı ya da kavuniçi renklere boyanmış, zengin bir şehir olmadığını tahmin ediyorum, ama yol üzerinde gördüğümüz bazı yerlerden çok daha düzenli olduğu kesin.


"Torre de L'Almetla" 
Küçük kale "Torre y Puerta de l'Almetla"  14. yüzyılda yapılmış. Güzel bir demir bir kapısı var kalenin. Burada biraz dolaşıp, tekrar arabaya biniyoruz, yukarı doğru kıvrılarak çıkan yolu yürümek öyle kolay iş değil, yukarılarda manzara giderek güzelleşiyor, zaten biz de yol boyunca bir kaç kere durup resim çekerek, şehri seyrederek, yavaş yavaş yol alıyoruz.

eski şehir binaları... 
Xativa kalesinin surlarına doğru tırmanıyoruz... 
Yukarı çıkarken kilise ve otel gibi bir kaç bina daha görüyoruz, bunun dışında etraf ağaçlık ve yemyeşil. Kocaman bir mağara çıkıyor karşımıza, buradan başlayan bazı mahzenler ve yeraltı geçitleri işaretlenmiş, ancak ziyaret edilemiyor. Parmaklıklar ve kocaman zincirleri görüyorum. Karanlıktan başka bir şey yok içeri bakınca.

Yolun hemen yanında büyükçe bir mağara var. 
Xativa kalesinin ana girişine geldiğimizde burada bir otobüs durağı görüyoruz, bizim gibi arabayla gelenler için de park yeri mevcut. Kalenin ana kapısındayız artık, burası  "Porta Ferrisa" olarak adlandırılıyor.


El Castell de Xativa - Porta Ferrisa  
Porta Ferrisa nın demir kapısı... 
Giriş kapısından gördüğümüz, uzayıp giden surlar... 
Xativa kalesi sanki Çin seddinin küçük bir modeli gibi iki dağın üzerine bir dantel gibi işlenmiş, şimdiye kadar gördüğüm hiç bir kaleye benzemiyor, hepsini göremesem de 30 adet kulesi olduğu söyleniyor. Bu bile büyüklüğünü anlamak için yeterli sanırım.

Geniş bir avlu ,bir restoran/kafeye ve bilet ofisinin bulunduğu binaya çıkıyor. Restoranın avlusunda öğlen yemeğini bitirmiş, hala kahvesini içen bir topluluk dikkatimizi çekiyor, malum İspanyollar oldukça geç kalkıyorlar yemekten. Bizde hemen birer kahve söylüyoruz. Kale giriş biletlerini aldığımız yerin hemen yanındaki taş binada özel bir sergi var, "Kalelerde yaşam,  "La vida en los castillos"...

"Kalelerde yaşam" sergisi 
Sergide kaleleri korumak için icat edilmiş her türlü
silah  ve benzeri şeyleri görüyoruz... 
Sergide orijinal silahlar ile birlikte kale maketleri, toplar, zırhlar ve benzeri şeyler bulunuyor. Bence buraya gelmişken görülmesi gereken bir sergi.

Plaça d'Armes yani girişte karşımıza çıkan tarihi meydan, sağ tarafta yükselen Roma döneminden kalan surlarla, solda batı yönünde uzanan İspanyol surları arasında kalıyor. Elimden geldiğince en yükseklere çıkmaya, etrafı görmeye çalışıyorum.

Tahrip olan bölümler aslına sadık kalınarak yeniden yapılmış...
Xativa kalesi yüzyıllar boyunca her yeni istilada veya savaşta bazen yıkılarak, bazen büyüyerek ve yenilenerek değişime uğramış. Romalılardan Fransızlara, Magribi araplarından Bourbon krallığına pek çok komutana ev sahipliği yapmış, bazılarının da hayatlarını karartan zindanı olmuş. James of Aragon - Aragon kralı, Mayorka kralı, Sardunya Markisi Oristano bu korkunç zindanlara atılan yüzlerce kişiden birkaçı...

Surlarında mahzenler, su sarnıçları, taş binalar, gözetleme kuleleri, zindanlar ve hatta bir şapel bulunan "El Castell de Xativa" gerçekten de gördüğüm tüm kalelerin en büyüğü.


Cisterni i capella moderna de Sant Jordi - Xativa kalesi 

Sant Jordi, yani eski adıyla Santa Ana del Castillo şapelinin bulunduğu yerde ilk zamanlarda başka bir kapı bulunuyormuş. Zaten bu noktadan sonra surlar dağın eğimine ayak uydurarak ilk önce yükselip sonra sürekli alçalıyor ve sonra tekrar dağa tırmanıyor. Kaleyi doğudan batıya, bir baştan diğerine yürümek yaklaşık bir saat sürüyormuş. Bu yürüyüşün sonbahar havasında bile epey zorlu olduğunu öğrendim.  Sırt çantalarıyla ve  sanki trekking yapmaya gelmiş gibi kıyafetleriyle kalede dolaşanları görünce biraz ürktüm, benim kale tırmanışım pek de uzun sürmedi, ama elimden geleni yaptığıma ikna ettim kendimi...

Arkada bakir ve yeşil bir vadi ve yine tepeler başlıyor...  adı Bixquert vadisi... 
Valencia ve İspanya bayrakları... 
Kalenin merdivenleri buradan sonra giderek dikleşiyor... 
Oval kapılar Arap döneminin mimarisini yansıtıyor... 
Kare şeklindeki pencerelerden kalenin arkasındaki vadiyi görmeye çalışıyorum... 
oraya kadar yürüyemedim ama resmini çekiyorum...
 küçük müzede güzel bir Xativa maketi bulunuyor.
Bir zamanlar Avrupa'ya hükmetmiş Borgia (Borja) ailesi...
Akşam olmadan kaleden ayrılmamız lazım, bu yüzden kalenin küçük müzesini hızlı bir şekilde geziyoruz. Bu binada hem bir restoran, hem de büyükçe bir iki salon içinde resimler, maketler ve şehir tarihi hakkında belgeler bulunuyor. Mesela Borgia ailesinin Vatikan'a kadar uzanan güç ve entrika dolu hikayesini özetleyen yazılar, resimler... Daha önce televizyon dizisi olarak izlenen "The Borgias" epey yankı uyandırmıştı, ben izleyemedim,  ancak bu müze sayesinde fazlasıyla bilgi sahibi oldum. Diğer taraftan Valencia bölgesini 500 yıl kadar uzun bir süre yöneten Moor olarak adlandırılan ve Kuzey Afrika'dan gelen müslüman arapların 12.yüzyılda Avrupa'da ilk defa Xativa'da kağıt üretimine başlaması bence çok daha önemli bir olay, Valensiya bölgesi ve komşularında mimari başta olmak üzere Arap kültürü etkisini her alanda görmek mümkün...

Artık şehre inip bir şeyler yemek ve yola koyulmak lazım, belki açık bir yer bulabiliriz, Xativa kalesi gezisi epey uzun sürüyor, şehre de zaman ayırmak açısından bütün bir gününüzü ayırmanız gerek diye düşünüyorum, hele tarihe meraklıysanız, eski şehirdeki St. Mary (La Seo) kilisesi ve Almodi müzesini de görmelisiniz. 

Eski Xativa'yı gösteren bir seramik pano. 

Xativa kalesi ziyaret saatleri: Yaz ayları 10:00 - 19:00
                                                  İlkbahar-Sonbahar-Kış ayları: 10:00 - 18:00 
                                                  
Kale Pazartesi  günleri ziyarete kapalı.

Valensiya- Xativa arası 55 km. trenle (50 dk.) veya otobüsle ulaşabilirsiniz.

Konaklamak isterseniz:  "Hosteria de Mont-Sant"  Carretera del Castillo (kaleye çıkan yol üstünde güvenli, temiz, iyi bir restoranı olan bir otel)  http://mont-sant.com/index.php/en/home.html

Xativa Turizm ofisi web sitesi http://www.xativaturismo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder