Dünyamızı keşfetmeye hazır mısınız? dağlar, ovalar, göller... ülkeler, şehirler, kasabalar... değişik kültürler...
Hepsi bizi bekliyor...

13 Kas 2013

TOKYO'DAN NARA'YA JAPONYA I. TOKYO

Ultra modern bir kent. Eğer dünyada bu tanımı hak edecek bir kaç şehir var ise bunlardan biri muhakkak Tokyo olmalı. İtiraf etmeliyim ki sakin ve sevimli şehir Nara, büyük ve canlı Osaka ve tarihi Kyoto beni Tokyo'nun yarısı kadar bile yormadı. Tokyo'da bir gezginin hayal edeceği her şeyi buldum. İnsanları, binaları, olan biteni, bütün o koşuşturmayı ve hareketi, ayrıntıları kaçırmadan seyretme telaşından pek çok an'ı fotoğraflamayı unuttum.  Gezdim, gördüm, hayran oldum, şaşırdım, bazen bunaldım, çoğu zaman sevdim, bir uçtan diğerine savruldum.

 SHIBUYA
Bir başkent olarak Tokyo aslında bir yandan dünyanın büyük metropollerine çok benziyor, diğer taraftan çok farklı. Şehir olarak nüfusu 14 milyon ama çevresiyle birlikte 35 milyona çıkıyor. Duble yollar, köprüler, geçitler ve mükemmel bir metro ağı ile ulaşım sorunu diye bir şey kalmamış. En kalabalık saatlerde bile bir şekilde trafik akıyor. Büyük bir çoğunluk metroyu kullandığı için yolların yükü de azalmış. Şehir planlaması diye bir şey varsa, ideal şehir bu olmalı diye düşünüyorsunuz, geniş parklar ve yeşil alanlar da ihmal edilmemiş.


Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Eski sayılabilecek bir Tokyo sokağı.
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Ultra modern Tokyo yukarı doğru büyümeye devam ediyor.
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Parklar ve diğer yeşil alanlar Tokyo'ya nefes aldırıyor...

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Tokyo Tower - şehrin en güzel manzarası burada...
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
İnşaatlar devam ediyor, dev vinçler her yerde...
Yola çıkmadan önce Tokyo'nun havasının İstanbul'a benzediğini söylemişlerdi. Gerçekten de ilk gün yazdan kalma bir günde t-shirtle gezen Japonlar pek mutlu gözüküyordu. Aynen İstanbul gibi bir kaç gün içinde yazı ve sonbaharı yaşadık, hatta üçüncü gün Güneybatı Asya'dan bir misafirimiz bile geldi. Adı Wipha. İşte tam burada Japon kültürünün, düşünce biçiminin bize benzeyen ve hiç benzemeyen yönlerini keşfettim. Sabah şiddetli bir tayfunun Tokyo'ya yaklaştığı ve halkın olağanüstü yoğun yağış için dikkatli olması konusunda televizyonlarda uyarı yapılırken, yollarda da anonslar duyuluyordu. Öğle üzeri gelmesi beklenen tayfun beni de heyecanlandırdı. Her ne kadar çok korksam  da, binalara güvendiğim için Japonya'ya kadar gelmişken küçük çapta bir deprem deneyimi yaşasam fena olmaz diyordum. (yay burcunun macera saplantısı herhalde!) Tayfunu duyunca bu da olabilir dedim, sonra da "lütfen allahım sel falan olmasın, şiddetli bir yağmur derken ne demek istiyorlar acaba?" gibi sorular üşüştü kafama. Derken öğle oldu, bizim Nişantaşı ile Singapur'un Orchard Road arası bir yer olan Ginza bölgesinde bol bol resim çekerek dolaşıyor, acil durum için bir kaç saatimi geçirebileceğim her şey dahil - yani içinde restoran ve cicili bicili reyonları olan- güzel bir mağaza bakınıyordum. Nitekim Mitsukoshi'de karar kıldım. Kalabalıklar yaya geçitlerinden karşıya geçiyor, sigara içme panosunun etrafı daha çok insanla doluyordu. Ama kimsenin elinde bir şemsiye bile gözükmüyordu. Yavaş yavaş başlayan yağmur giderek arttı, mağazanın vitrininden pardösüleriyle caddeyi dolduran, özel bir telaş içinde gözükmeyen insanları gözlemledim. Taksiyle otelime döndüğümde yağmur o kadar şiddetlendi ki bir kaç metre ilerisi gözükmüyordu. Yoğun trafik ve caddelerdeki kalabalık saatlerce bir an bile hız kesmeyen yağmura aldırmaksızın uzun süre devam etti. Geç saatte kısa bir yürüyüş yapayım dedim, otelin verdiği büyük ve evladiyelik cinsten şemsiye elimde dolaşmaya çıktım, elbette çok ıslandım şiddetli rüzgarla yağan yağmurdan, ancak o yollar yok mu... Asfalt üzerinde asla birikmiyor sular, tam bir mühendislik harikası, dolayısıyla trafik normal bir şekilde akıyor, insanlar rahat rahat yaya geçitlerinden karşıya geçiyor, metroya biniyor. Bu kadar geniş davranmaları belki de bu yüzden sanırım. Tokyo'ya, şehrin altyapısına, belediyeye, genel olarak sisteme güveniyorlar. 

Japon Kültürü ve Nezaket...

Nazik ve güleryüzlü Japonlar bilinen bir klişedir, elbette bu doğru büyük bir oranda, nezaket yüzünden uluslararası ilişkilerde gerekenleri söyleyemediklerini, iş ilişkilerinde de sömürüldüklerini söylemişlerdi. Japonlar mimikleriyle anlatıyorlar duygularını gördüğüm kadarıyla, ama uzun süredir Japonya'da yaşamış  olmak lazım  her yüz ifadesini anlayabilmek için. İngilizce konuşurken bile sanki Japonca konuştuklarını sanabilirsiniz, bir kaç kere bunu yaşadım. Son derece dakik ve çalışkan insanlar, ama eğer programlarında olmayan bir şeyle karşılaşırlarsa ezberleri bozuluyor, ne yapacaklarını bilemiyorlar. İstiyorlar ki plansız hiç bir şey olmasın hayatlarında. Dolayısıyla  bir Türk'ün son anda bir talebi olunca otel personeli telaş içerisinde kalıyor. Otelin aracı olduğu tur programına katılmak için bir hafta önceden rezervasyon yapacakmışız, ben bırak dağ, orman turunu koca seyahatleri bazen iki gün önceden ayarlıyorum. Bu konularda hiç anlaşamadık. Yine de inatçı ısrarlarım karşısında sakin kalmayı başardılar, her açıdan nazik insanlar. Ancak istisnai durumlar yok değil, Tokyo'nun hiper enerjik ortamında farklı davranışlar görülebiliyor. Bir keresinde istasyonda bir küçük kek alıp metroya binecektim. Tezgahtar biraz yavaş davrandığıma karar verdi ve diğer müşteriye döndü. Demek ki işini hızlı görmesini engelleyen herhangi bir kişiye karşı nezaketi elden bırakabiliyor, onların hızına ayak uydurmak da hiç kolay değil. 

Günlük yaşama dair...

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Tokyo metrosunda.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Shibuya Metro/tren istasyonu 
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Tokyo metrosu sabah akşam iş gidiş/dönüş saatlerinde son derece hareketli ve kalabalık oluyor. Shibuya istasyonunun merdivenlerinde biraz olsun durup resim çekmek istedim ama dengemi kaybedip düşüyordum. Daha sonra metro treninin içinde bir kaç resim çektim ama o kalabalıkta kolumu epey yukarı kaldırmam gerekti. Doğrusu trenden inmek en az girmek kadar zor, paketlenmiş gibi hissediyor insan, tek kural var o da kendini insan seline kaptırmak. Japonları minyon insanlar olarak biliriz, değil mi? Sanırım şehirlerde moda olan Amerikan usulü beslenme ve fast food yüzünden yeni nesil epey bir serpilmiş. Ebeveynlerinden daha uzun boylu ve iri olduklarını gözlemledim.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com



Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Metro ve otobüs Tokyo'nun vazgeçilmezi ama taksileri de unutmamak gerek. Tokyo taksileri neredeyse ayrı bir yazı konusu olur... Taksiciler son derece nazik ve yardımcı gibi gözüküyorlar ama özellikle gece taksi aldığınızda size şöyle bir yarım şehir turu yaptırmadan bırakmıyor. Bu konuyu biraz deşmek istedim ama sağ olsun sonradan edindiğim Japon tanıdıklar gülümsemekle yetindiler bu soru karşısında, tecrübem onayladıklarını gösteriyor. Diğer yandan yüzyıl yaşasam da hayatımda bu kadar temiz, hatta hijyenik taksi göremem bizim diyarlarda. Bir kere, resimden de görüleceği üzere abartısız tüm taksilerde aynı desenden bizim 80'li yıllarda kullandığımız beyaz dantel kılıflar var. Şoför sanki oğluna kız istemeye gidecekmiş gibi özenli giyinmiş, bazıları beyaz eldivenli, bazıları da Tokyo caddelerinde adet olduğu üzere beyaz maskeli. Taksiye işaret ettiğinizde hafif bir fren yaparak tam önünüzde duruyor. Bu arada trafiğin soldan oluşunu unutmamak gerek yollarda dolaşırken!  Taksi şoförüne gideceğiniz yerin Japonca tarifini/adını gösteren bir kağıt göstermeniz işinizi kolaylaştırır, ya da Japonca söylenişini ezberlemiş olmanız. Kapılar çoğu zaman otomatik, şoför siz inerken tak diye açıveriyor kapıyı, eğer yol uzun sürerse size (çocuklarını- anne babasını) aile resimlerini  gösterecektir, şaşırmayasınız. 

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Dantel kılıflı Taksi Koltuğu. Tokyo. 
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Eldivenli üniforma misali giyimli taksi şöförü. Tokyo. 
Tokyo caddelerinde uzun yürüyüşler yapmak ve bu caddelerde karşıdan karşıya geçmek kaçırılmaması gereken deneyimler. Gerçekten hayatımda bu kadar kalabalık bir yaya geçidini bir daha göreceğimi sanmam.  Bir de bu kadar renkli giyinen bir insan topluluğunu.. Gerçekten Japonlar giyim konusunda çok titizler. Kaliteli giyiniyorlar, rengarenk aksesuarlar kullanıyorlar, çantaların üstünde, ayakkabılarda, ceketlerde, saçlarda  aklımıza gelmeyecek çeşitlilikte küçük büyük süsler, aksesuarlar, minik objeler bulunuyor.   

Tokyo ve Kozmetik takıntısı...

Şehrin her yanında ıvır zıvır diye tabir edeceğim şeyleri satan yüzlerce mağaza bulunuyor. Her çeşit kozmetik ürünleri satan büyük mağazalar. Baş döndürücü büyüklükteki bu yerlerde çeşitlilik inanılmaz. Gülden limona, tarçından vanilyaya, yeşil çaydan soyaya tüm doğal içerikleriyle yüzlerce krem, şampuan, vücut sütü/losyonu, yüz maskesi. Japon kadını gözlerine fena takıntılı,  Eyeliner ve takma kirpik Japon kadını için kanunen zorunlu tutulmuş gibi, belli ki bunlar için bir servet harcıyorlar, şaka değil, metroda o kalabalık ötesi trende iki genç kız rimel sürmeye çalışıyordu.

Metroda bu da gözümden kaçmadı, genç kızlar oje'nin ötesine geçmişler, dikkat çekici tırnak süsleri var, pırıltılı ojeler de pek revaçta.

Es geçmeyeyim, Shiseido, bizde de satılan bir Japon kozmetik markası ve gerçekten çok iyi. Tokyo'da bir kaç büyük mağazası var, bu mağazalarda kozmetik ürünlerinin satışı dışında, çeşitli uygulamaların yapıldığı güzellik salonları da bulunuyor.


Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com


Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com



Kimono/geleneksel kıyafetler...

Tokya'yı gezerken biraz da Japon geleneklerinin, özellikle geleneksel kıyafetlerin izini sürmek niyetindeydim ve bu açıdan biraz hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. Öğrencisinden yaşlısına tertemiz, pırıl pırıl giyinen Japonlar artık geleneksel kıyafetleri sadece özel günler ve özel mekanlarda kullanıyorlar. Mesela tapınakları ziyaret ederken, bayram günlerinde ve elbette düğünlerde.

Turistler için kimono satan pek çok dükkan gördüm, ipek kumaştan yapılması gereken gerçek bir kimono çok pahalı, ancak kimono benzeri, daha rahat giyilen ve daha az teferruatlı olan yukata her yerde satılıyor. Kadın erkek bütün dünyada giyilen parmak arası terliklerin Japoncası geta.  Kadınların kimono altına giydiği platform tipi tahta geta ise çok rahatsız geldi bana, almaya niyetlendim, sonra vazgeçtim.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Geta satan dükkan vitrini.

Onlar ermiş muradına....

Parklarda, bahçelerde, tapınaklarda resim çekerken etrafta çok fazla gelin ve damadın olması dikkatimi çekti. Acaba düğün mevsimine mi denk geldik diye düşündüm. Gelinler bazen kimono giyiyorlardı, bazen de fransız dantelli, şaşalı Avrupai gelinlikler, hepsinin yanında aynen bizde olduğu gibi bol bol akraba ve bir kaç fotoğrafçı, izin alarak ben de bir kaçını resimledim.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com



Japonların doğa sevgisi - Sakura ve Momijigari...



Japonya'da ağaçlara ve çiçeklere - tüm bitkilere-  fazlasıyla sevgi ve saygı duyuluyor. Mevsimleri, ağaçların çiçeklenmesi ve yaprakların dökülmesini doğanın mucizeleri olarak kabul ediyorlar. Hem aile, hem okul çocukları doğa dostu bireyler olarak yetiştiriyor. Hafta sonları şehrin devasa yeşil alanlarında piknik yapıyor, bisiklete biniyorlar. Okullar çocukları sık sık parklara, bahçelere götürüyor.

Seyahatimin denk geldiği mevsim malum sonbahar. Hava hala oldukça sıcak, ancak yapraklar yeşilden sarıya doğru çeşitli tonlara dönmeye başlamış. Kiraz ağacının çiçeklerinin - Sakura- açtığı zaman malum tüm Japonya'da kutlamalar yapılıyor. Parklar, bahçeler bayram yerine dönüyor.  Sonbaharın olayı ise Japonca'da momijigari olarak adlandırılıyor. Yani sonbaharda renk değiştiren yaprakları  -koyo- izlemek. İlkbahar kadar neşe ve mutluluk kaynağı olmasa da aslında momijigari de güzel bir dönem. Ben zaten ılık havaya eşlik eden hafif rüzgarlı Tokyo sonbaharını çok sevdim.


Tokyo ve hijyen takıntısı ...

Yalnızca Tokyo değil, tüm şehirlerde, yollarda ve metroda çok fazla insanın eczanelerde satılan tipte  medikal maske taktığını gördüm. Zaten hijyene son derece takıntılı olan Japonların solunum yolu ile bulaşan hastalıklardan korunmak için maske takmalarını bir yere kadar anlıyorum. Ama sıcak havada bile bu şekilde nasıl nefes alabiliyorlar, bu da onların sırrı herhalde.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Hijyen takıntısıyla alakası var mı tam bilmiyorum ama alışverişte kasaya geldiğinizde dikkatinizi çekecektir. Ödeme yaparken bir tabak/kase veya çekmeceye bırakıyorsunuz parayı ya da kartı, eğer geri para verecekse de aynı şekilde veriyor. Bazı kasiyerler taksilerde olduğu gibi beyaz eldiven takıyor, bazılarında maske var. Genellikle tüm kapalı mekanlarda etrafta bir yerlerde muhakkak bir antiseptik el solüsyonu ya da jel bulabiliyorsunuz.  Zaten tüm şehir "bal dök yala" derler ya o derece tertemiz, pırıl pırıl. Sanırım kış aylarında çalışma verimini düşürecek olası bir grip salgınından kaçınmak için bu kadar çok önlem alıyorlar.

Otelde ya da restoranda, nerede olursanız olun Tokyo'da ya da başka bir Japon şehrinde tuvaletler başınıza dert olabilir. Genellikle otomatik olan bu tuvaletler fotoselli, bir sürü fonksiyonlu, kendi kendine yıkama yapıyor, falan filan: En  iyisi, onları normal bir tuvalet olarak kullanmanın yolunu bulmak; mesela, sifon kolu yokmuş gibi duruyor ama dikkatle bakarsanız sağ üstte görebilirsiniz manuel bir buton yada küçük bir kol olduğunu. Ayrıca yanar döner işaretli tuvalet paneline dokunmamakta fayda var, ordan burdan sular fışkırabilir.


GİNZA - En pahalı, en şık ne varsa burada...

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Takashimaya- en şık ve pahalı alışveriş merkezlerinden biri.. Nihonbashi
Seyahatlerim sırasında alışveriş merkezlerindeki Prada, Dior, Chanel gibi mağazalarda her halinden modayı çok yakından takip ettiği belli olan kadınlar dikkatimi çekerdi, bir de Japonlar.  Acaba sadece yurt dışına çıkınca mı alışveriş delisi gibi davranıyorlar, bunu merak etmemek imkansızdı. Japonya'da ise genç kızlardan yaşlı hanımlara kadar çok fazla müşterisi olduğunu gözlemledim bu tarz pahalı dükkanların, gördüğüm kadarıyla en büyük hastalıkları (kozmetik ürünlerinden sonra ) ünlü moda evlerinin çantaları.

Avrıpa başta olmak üzere dünyanın tüm az çok tanınmış moda markası buraya gelmiş, özellikle bir semt var ki vitrinlere bakması şahane, alışveriş ise cesaret ister. Ginza işte böyle bir yer, caddeler boyunca yan yana dünyanın lüks markalarının satıldığı katlı mağazalar sıralanıyor. Matsuya,  Hankyu, Mitsukoshi,  Printemps, Chanel, Tiffany, Dior ve daha fazlası. Turistler de sanki bir tapınağı gezer gibi caddeleri, tabelaları, vitrinlerde sergilenenleri fotoğraflıyor.

Yalnız Ginza değil, tüm Tokyo'da mağazalar saat 11:00'de açılıyor.  Bir yerde sordum meraktan, saat on bir biraz geç değil mi diye, "Japonlar daha önce alışveriş yapmazlar zaten, bir şey fark etmez erken açmamız" dediler.

Budist ve Şinto Tapınakları 

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
5 katlı "Pagoda" 1973 yılında aslına sadık kalınarak yeniden yapılmış. 
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Budist Tapınağı Senso-ji (Kannon) Asakusa, Tokyo 
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
gördüğüm en büyük Japon feneri.
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Senso-ji'de inananlar tüm rutinleri yerine getirme telaşında... 
Tokyo maalesef bugün artık geleneksel Japon mimarisinden pek bir iz taşımıyor. Tabi bunda II.Dünya savaşında ciddi bir şekilde bombalanmasının da büyük payı var. Mesela bir çok tapınak ve eski yapı bombalanarak ve yanarak yerle bir olmuş. Yine de aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilen  bazı tapınakları ziyaret etmek mümkün. Bu yapıların en önemlisi eski bir semt olan Akasaka semtindeki Budist Senso-ji tapınağı ve Şinto tapınağı olarak bilinen meşhur Meiji Jingu tapınağı.

Yıl boyunca pek çok renkli dini etkinliğe ve festivale (örnek: Mayıs ayındaki Sanja matsuri festivali) ev sahipliği yapan Senso-ji (diğer adıyla Asakusa Kannon ) tapınağının yapımı 645 yılında tamamlanmış. II. Dünya savaşında şehirdeki pek çok bina ile birlikte imha olmuş ve kısa süre sonra yeniden inşa edilmiş.

Tapınaklardan bahsederken Japonların dininden bahsetmeden olmaz. Japonların hangi dine mensup olduğu biraz karışık bir konu, çünkü II.Dünya savaşındaki büyük yenilgilerinden sonra çok uzun zamandır ülkenin kültüründe yer etmiş olan Şintoizm devletin resmi dini olmaktan çıkmış, daha insancıl ve barışçı bir inanış olan Budizm yaygınlaşmış.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Tapınağa giden yoldaki görkemli kapı "Torii"
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
dua edilen bölümde kimonolu'lar olduğu kadar normal günlük giysileriyle de gelenler var...
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Muhteşem ağaçlar var. Meiji JinguTapınağı 
Meiji tapınağı (Meiji Jingu) klasik bir Şinto tapınağı örneği. İmparator Meiji ve eşine atfedilmiş olan bu tapınak kompleksi, içinde 120,000 ağacın bulunduğu söylenen ormanlık bir alanda ve neredeyse şehrin orta yerinde bulunuyor. Shibuya semti sınırları içinde yer alan bu tapınakta Şinto evlilik törenleri de gerçekleştiriliyor. Tapınağın ağaçlı uzun yolu çok güzel, burada ülkenin her yerindeki sake üreticilerinin tapınağa sundukları sake fıçılarından oluşan bir çeşit duvar yapılmış. En çok fotoğraflanan yerlerden biri de burası.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Yüzlerce Sake fıçısı yan yana.


Tokyo'nun Fransız pastaneleri..

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com




Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com


Şaşırtıcı bir şekilde Tokyo'nun tüm semtlerinde muhakkak bir kaç tane Fransız pastanesi ve Fransız usulü bagetler, kruasan ve benzerlerini satan bir fırın bulunuyor. Japonlar Paris'te, Roma'da ünlü pastanelerin kapısında sıra oluyorlardı, buna ben de tanık oldum, ama kendi ülkelerinde de Avrupa usulü - daha çok Fransız- pasta, kek ve çikolatalara bu kadar düşkün olduklarını tahmin edemezdim. Burada hem Fransız ve Belçika'lı çikolata ustalarının "concept store" denen büyük mağazaları bulunuyor, hem de kendi lokal malzemelerinin de (soya, azuki bean -kırmızı fasulye ezmesi- tatlı patates gibi) pasta ve tatlı yapımında kullanıldığı butik pastaneler.  Sadaharu Aoki Japonların bu konudaki medarı iftiharı diyebilirim, Paris'te de kendine iyi bir isim yapmış olan bu çikolata ve pasta ustası harika füzyon tatlıları ve pastalar yaratıyor.


Bekleme Listesi...

Tokyo'nun hangi semtinde olursanız olun, pastane, kafe ya da restoranda bir bekleme listesi bulunuyor hemen girişte. (Mc Donalds gibi yerler hariç)  Bazen listenin başında oluyorsunuz, bazen de yirmi - otuz dakika adınızın okunmasını bekliyorsunuz. Bir eleman sırf bu işe bakıyor genellikle; şanslı iseniz kapıya yakın bir yerde bir kaç iskemle bulunuyor, bazen de ayakta beklemek gerekiyor.  Çözüm: Mekanın kahvaltı ve öğlen servisinin başlama saatini öğrenip, vaktinde orada olmak.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Viron'da bekleme Listesi - Fransız tipi bir brasserie ve kahvaltı mekanı. 

Bir Japon klasiği Karaoke...

Japonlar için karaoke basit bir hafta sonu/iş çıkışı eğlencesinden ileriye gitmiş. Tokyo'nun bütün semtlerinde küçüklü büyüklü karaoke salonları, hatta sarayları bulunuyor. Mütevazi olanlar daha çok öğrencilere hitap ediyor. Saray tanımlamasını kullandığım yerler ise anladığım kadarıyla aileler, büyük gruplar, şirket ve organizasyonlar için. Böyle bir yere girdiğinizde sanki şık bir sinemaya girmiş gibi hissediyorsunuz. Çeşitli büyüklükte salonlar var: 10 kişiden büyük gruplar, aile salonu, mega salon gibi. Hepsinin bir tarifesi var, verilen servis basit içeceklerden başlayıp şampanyalı sushi'li akşam yemeği dahil paketlere kadar uzanıyor. Dışarıdan bakınca lükse bir otele geldiğinizi sanırsınız, kapıyı açan görevli bile apoletli bir garip kıyafet giymiş, ben şöyle bir bakınıp çıktım, zaten sesim kendimi bildim bileli felaket kötü.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Daha çok gençlerin tercih ettiği bir karaoke salonu.
Panolar, Dev ışıklandırmalar, LED ekranlar diyarı... ve ne olacak Japonca'nın hali...

Tokyo tam manasıyla reklam panoları, teknoloji harikası ışıklandırmalar ve dev LED ekranlar tarafından esir alınmış gibi. İlginç olan İstanbul'da hepimizin çok fazla yakındığı bu görüntü, Tokyo'da hiç de o kadar kötü gelmiyor insana, acaba Japonca harflerin estetik görünümüyle mi alakalı bilmiyorum. Ama normalde tam bir görüntü kirliliği olan bu durum Tokyo'da ilginç, heyecan verici hatta güzel.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com


Adı Masa, zarif bir Japon hanım, diyor ki: "Görüyormusunuz her yerde Japonca yazılar latin harfleriyle yazılmaya başlandı, Batı bizi istila ediyor, kültürümüzü erezyona uğratıyor...." etrafıma bakındım, hak verdim ona, ama biraz abartıyor mu onu değerlendirecek durumda değilim, şimdilik  biz de soralım bakalım: ne olacak bu Japonca'nın hali?


Tokyo'da Sigara İçmek...

Japonya'da 30 milyon sigara tiryakisi varmış, azımsanacak bir rakam değil. Tokyo sigara içenler açısından rahat bir şehir değil, pek çok yasak ve düzenleme var. Mesela Nihonbashi'de kaldırımda dikkatimi çeken bir yazı: "yürürken sigara içmek yasaktır"

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com

Şehir içinde açık alanlarda ve belirli bölgelerde sigara içme panoları yerleştirilmiş. İnsanlar bu panoların etrafında toplanıp sigara içiyor, tekrar işlerine güçlerine dönüyorlar. Kapalı alanlarda ise muhakkak bir sigara odası bulunuyor, tren istasyonu gibi.

Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Serbest Bölge! 
Deniz ile Devri Alem denizmontreal.blogspot.com
Tren istasyonunda sigara odası'na yönlendirme yapılıyor nazikçe.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder